31 Ekim 2011 Pazartesi

ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI HAKKINDA BİLGİLER

Çıkış yeri Anadolu olan ve insanlığa yararlı ilk ağaç olarak kabul edilen zeytin, Akdeniz’in yerli bitkisidir. Dünyada 800 milyon adet olduğu varsayılmaktadır. Bu ağaçların % 98’i Akdeniz havzasındaki ülkelerde bulunmaktadır. Türkiye, dünya zeytin üretiminin % 8’ini, zeytinyağı üretimi ve dışsatımının % 5’ini karşılamakta olup; bu konumu ile İspanya, İtalya, Yunanistan ve Tunus’la birlikte dünya zeytinciliğinde ilk beşin içinde yer almaktadır.
Ülkemiz zeytinciliği 800 bin hektar zeytin arazisi, 85 milyon meyve veren zeytin ağacı, ortalama 1.1 milyon ton zeytin üretimi ile 400 bin ailenin ve yaklaşık 2 milyon kişinin doğrudan geçim kaynağı olmakta veya gelirine katkıda bulunmaktadır.
Türkiye tarımının ve tarıma dayalı sanayinin en önemli dallarından olan zeytincilik; istihdam gücüne ek olarak iç gereksinmemiz ve dış pazar olanakları bakımından da göz ardı edilemeyecek ekonomik ve sosyal etkiye sahiptir.
Tipik bir Akdeniz bitkisi olan ve geçmişi tarih öncesine dayanan zeytin ağacının bilimsel birçok kaynağa göre anavatanı; Anadolu’nun Mardin, Kahramanmaraş ve Hatay üçgenidir. Zeytin yetiştiriciliği ilk olarak Anadolu’da başlamış ve buradan diğer Akdeniz ülkelerine yayılmıştır. Amerika kıtasının zeytinle tanışmasını sağlayan; İspanyollardır. Zeytin misyonerler tarafından16. ve 17. yüzyıllarda; önce Meksika’ya götürülerek yetiştirilmiş, zamanla Kaliforniya’ya ve Güney Amerika’ya yayılmıştır.
Ekonomik değeri ve günlük yaşamda çok amaçlı kullanım olanağına bağlı olarak tarihi boyunca insanlar tarafından büyük ilgi gören zeytin, birçok kültürde bütüncül bir rol oynamış ve Akdeniz ekonomisinin gelişmesine de çok önemli katkılar sağlamıştır.  Özellikle zeytin tarımını yayan ve yağ üretim tekniklerini de geliştiren Roma İmparatorluğu’nun güçlenmesinde; zeytinyağı ticaretinin etkisi büyük olmuştur. Yunan Mitolojisinde Tanrıça Athena’nın hayatını sürdürülebilmesi için zeytin ağacını yaratması ve kimi tanrıların zeytin ağacının altında doğması, eski Yunan’da kutsal ağaç olarak kabul edilip zeytin tarımının sadece iyi ve dürüst insanlar tarafından yapılmasına izin verilmesi ve hatta zeytin ağacına zarar verenlerin ölümle cezalandırılması, olimpiyat şampiyonlarının zeytin yapraklarıyla taçlandırılması, zeytinyağının dinsel törenlerin kutsal lambalarında yakılması, kralların ve yeni doğan bebeklerin kutsanmasında kullanılması gibi çok sayıda örnek; tarihsel süreç içinde zeytine verilen büyük önemi ve değeri ortaya koymaktadır. Zeytinyağı ve zeytin, Anadolu’nun kültürel zenginlikleri arasında özel bir yere sahiptir.
Zeytin, Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgelerde yetişebilen ve meyve veren, ortalama 3-12 metre arasında boy sürebilen ve kışın yapraklarını dökmeyen sık dallı bir ağaçtır. Zeytin ağacının yetişmesi belli iklimle sınırlı olduğundan, bu durum, zeytinin dünyaya yayılmamasının en önemli etkenidir. Bu nedenledir ki, dünya zeytin ağacı varlığının tamamına yakın kısmı Akdeniz ülkelerinde bulunmaktadır. Zeytin ağaçları yavaş büyür ve geç ürün verir. Dikildikten 4-8 yıl sonra ürün vermeye başlamakla birlikte, en yüksek verime 15-20 yıl sonra ulaşırlar. Çok uzun süre yaşayabilirler. Zeytin ağacı genel olarak 300-400 yıl bir ömre sahiptir.  Bin yıldan fazla yaşayanları da vardır. Ağaç öldüğünde, köklerinden yeni bir ağaç fışkırması ise bitkiyi ölümsüz kılmaktadır.

Zeytin için çeşitli söylenceler(efsaneler) üretilmiştir.

İşte onlardan birisi… Bir gün ağaçlar içlerinden birinin kral olmasını isterler. Uzun tartışmalardan sonra,  zeytin ağacını seçmeye karar verirler. Ancak zeytin ağacı, “İnsan türünün iyiliği için tanrının bana emanet ettiği görev, benim kral olmamdan, hükümet işleri ile ilgilenmemden çok daha önemlidir” der ve teklifi geri çevirir. 
Yine bir başka efsane… Zeytin ağacı günlerden bir gün Ege kıyılarını gezerken, yorulup gölgesinde oturan Homeros’un kulağına şöyle fısıldadı: “Herkese aitim ve kimseye ait değilim. Sen gelmeden önce buradaydım ve sen gittikten sonra da burada olacağım.” Gerçekten de öyle oldu. Zeytin ağacı tarih boyunca gölgesiyle, odunuyla, meyvesiyle ve eşsiz yağıyla; toplumlara, insanlara hayat ve güç veren bir meta oldu… 
Bugün Batı dillerinin tamamında değişik söyleyişleri olan  ‘oil’ kelimesi, eski Yunanca’da zeytin ağacı anlamına gelen ‘eleia’ kelimesinden türemiştir. Zeytin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığı kabul edilmekte ve ‘zeytin bütün ağaçların ilkidir’ denilmektedir. Zeytinin insanlık tarihindeki önemine tüm kutsal kitaplarda, yaratılış ve kuruluş efsanelerinde yer verilmektedir. Zeytinle ilgili geliştirilen bir rivayet de şöyledir… Adem, ölümünden önce, tanrıdan merhamet diledi ve bunun için oğlu Şit’i görevlendirdi. Şit, cennet bahçesindeki iyilik ve kötülük ağacından üç tohum aldı ve babasının ağzına koydu. Babası gömülünce, tohumlar yeşerdi ve bu tohumlardan zeytin ağacı, sedir ağacı ve servi meydana geldi… Zeytin ağacının yetiştirilmesi ve bakımı oldukça zordur. Ama zeytin ağacı, insanoğlunun bu emeğinin karşılığını cömertliğiyle öder…
Tufan sonrasında, etrafta hayat belirtisinin olup olmadığını öğrenmek isteyen Nuh Peygamber, güvercini salıverdi. Beyaz güvercin bir süre sonra gemiye, yeniden doğuşu simgeleyen bir zeytin dalıyla döndü. O günden bugüne, zeytin dalı taşıyan beyaz güvercin, barışın simgesi haline gelmiştir.  İ.Ö. 17. yüzyılda kurulan ve bugün Atina olarak bildiğimiz kenti  koruyan tanrının seçilmesinde de zeytin ağacının payı vardı. Deniz tanrısı Poseidon, kenti, güçlü ve savaşta çok yararlı olabilecek bir atla ödüllendirirken; akıl, bilim ve sanat tanrıçası Athena ise mızrağını toprağa sapladı ve mızraktan yeşeren zeytin ağacını, bu kente armağan etti. Tanrılar Athena’nın armağanını seçtiler ve kente onun adını verdiler.
Asurlular ve Babilliler’in yarattığı Mezopotamya medeniyeti zeytinle tanışıyordu. Urla’da ve Çeşme’de yapılan kazılarda bulunan kap-kacakların zeytinyağı ve zeytin ürünleri yapımında kullanıldığı anlaşılmıştır. Kazılardan elde edilen bilgiler doğrultusunda, zeytin ağacının yaklaşık 40 bin yıldır yeryüzünde bulunduğu ve zeytin ağacının bir kültür bitkisi olarak da neredeyse 8 bin yıldır yetiştirilmekte olduğu tespit edilmiştir.
Osmanlı döneminde daha da şekillenen Ege ve Akdeniz zeytinyağı kültürü, İstanbul başta olmak üzere tüm ülkeye yayıldı. Osmanlı mutfağının gözdeleri arasında özel bir yere sahip olan zeytinyağı, ozanların şiirlerine de konu oldu. Tanzimat döneminde, Mart 1851’de, Londra’da açılan fuarda sergilenen ve o dönemde gurur duyulan Osmanlı ürünlerinin arasında zeytin ve zeytinyağı da vardı.
Uzun yıllar ihmale uğrayan Anadolu zeytinciliğini geliştirmek için Atatürk, 1929 yılında Yalova’daki, ‘Yalova Millet Çiftliği’ni ziyaret ettiğinde; bakımsız haldeki çiftliğin modernleştirilmesi ve aynı zamanda çitliğin yanındaki 4 bin ağaçlık metruk(bırakılmış, kullanılmaktan vazgeçilmiş, battal) haldeki çiftliğin gençleştirilmesi ve yenilenmesi, Akdeniz’in belli başlıca zeytin çeşitlerinden oluşan bir zeytinlik kurulması suretiyle, ülkemize uygun ticari niteliği olan çeşitlerin tespiti için talimat verdi. 4 bin ağaçlı zeytinlikte bakım çalışmaları yapılırken, İtalya’dan çeşitli zeytin fidanları ithal edildi. Yurt dışından getirtilen teknisyenlerle kurslar açıldı. Genç Ziraat Mühendislerinden bazıları da zeytincilik üzerine eğitim almak üzere İtalya’ya gönderildi.  Atatürk’ün yakından takip ettiği bu çalışmalar, hızla ilerledi ve Anadolu’da zeytinciliğin bir kez daha bu sayede yükselişe geçmesi sağlandı.
Sonuç olarak, zeytinle ilgili olarak şunları söyleyebiliriz. Tarihsel gelişim süreci içinde zeytin, zeytinyağı ve türevleri insan yaşamını ilgilendiren her alanda kullanılmıştır ve kullanılmaya da devam edilmektedir. Bu nedenle; insanlık için zeytin ağacı akıl ve zaferin, zeytin dalı barışın, zeytinyağı da saflık ve sadeliğin simgesi olmuştur daima…  

Hiç yorum yok: