Yayınlanma
Tarihi : 01 - 02 - 2016 : 12:33
BEN HABER GAZETESİ 40.SAYI
Anadolu’daki
diğer adı ‘ölmez ağacı’ olan ‘zeytin ağacı’ kolay anlatılamaz.
Bu ağacın
gizemli örtüsünü kaldırdığınızda, sonsuzluk simgesi gibi görülür.
İnsanlık
serüveninde, bu ağaçla ilgili en kadim cümle, Latince fısıldanmıştır:
(Olea prima
arborum umnium est) "Zeytin bütün ağaçların ilkidir." diye.
Evet,
ağaçların tarihi zeytin ile başlamıştır. Efsaneye göre, Havva ile birlikte
Cennet’ten yeryüzüne gönderilen Adem, 930 yaşındayken artık öleceğine hisseder.
Ölümünden önce, Tanrı’dan kendisini ve insanlığı bağışlamasını ister. İşte bu
amaçla oğlu Şit’i Cennet Bahçesi’ne gönderir.
Bahçenin
bekçiliğini yapan melek, Şit’in duası üzerine, ona üç tane tohum verir.
Adem
öldükten sonra, bu tohumları ağzına koyarak gömmesini söyler.
Adem ölür.
Şit, meleği dinler, babasını ağzına üç tohumu koyarak gömer.
Bir süre
sonra Adem’in ağzında yeşeren üç tohumdan, üç ağaç filiz verir: Zeytin, sedir
ve servi.
Bu efsane
ile kalmaz. İnsanlığın her döneminde özeldir zeytin ağacı.
Eski Mısır,
Antik Yunan ve Roma mitolojilerinde, zeytin ağacı kutsanmıştır.
Nuh
Tufanı’nın bitişi, tamamen zeytin dalıyla sembolize edilmiştir.
Tevrat ve
İncil’de zeytin ağacının yeri ayrıdır. Kur’an-ı Kerim’de zeytin ağacı altı
ayette geçer.
Nur Suresi
35. Ayet’de zeytin ‘mübarek’ bir ağaç olarak ilan edilir.
Zeytin
ağacı, binlerce yıllık bir ömre sahiptir. Binlerce yıldır, insanlığın
sevincine, acısına tanıklık yapmış; insanlığa şefkatle el uzatmış, insana
doğadan şifa ulaştırmıştır.
Güzel
Egemiz, Türkiye’nin birçok noktası, çok yaşlı zeytin ağaçlarıyla bezenmiştir.
Bu ağaçların
bir bölümü, koruma kurulları kararlarıyla ‘anıt ağaç’ olarak ilan edilmiş,
özenle koruma altına alınmıştır. Mutlaka hatırlayanlar olacaktır. Son olarak
Ege’de Manisa’nın Kırkağaç ilçesine bağlı Bakır Beldesi’nde tespit edilen 1650
yaşındaki bir zeytin ağacı, 2013 yılında Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu
tarafından, “Anıt Ağaç” olarak tescillenmiştir. Özel koruma altındadır.
Gelelim bu
yazının nedenine. Geçtiğimiz günlerde Türkiye, 945 yaşında olduğu tespit edilen
bir zeytin ağacının, sessiz sedasız 400 km’lik yolculuğuna tanıklık yaptı. Yani
bilimsel deyimle, ‘ağaç transplantasyonu’ gerçekleştirildi. Bu deyim, uzmanları
için “bir ağacın çeşitli amaçlarla, toprağından alınarak, bazı kurallar
çerçevesinde, başka alana taşınıp, dikilmesi”ni tanımlıyor.
Neredeyse on
asırlık bu zeytin ağacı, İzmir’in Ödemiş İlçesi Bademli Köyü’nden Antalya’ya
taşındı. Ağaç, Antalya’da Nisan ayında açılacak, çiçek temalı Expo 2016 Fuar
alanının girişine yerleşti. Zeytin ağacı, bulunduğu yerden Tarım ve
Hayvancılık İl Müdürlüğü'nün izniyle söküldü.
945
yaşındaki zeytin ağacı yeni yerine “inşallah tutacak” temennisiyle dikildi.
Elbette ağacın taşınmasını talep edenlerin, taşınmasına izin verenlerin, iyi
niyetlerinden şüphemiz yok.
Medyamız çok
mühim memleket meseleleriyle meşgul olduğu için, ağacın ilginç yolculuğu çok
konuşulmadı. Sadece sosyal medyada üzerinde duruldu. Konunun uzmanı değiliz,
ama uzmanların önemli bölümü ağacın taşınmasından ciddi kaygı duydu. Örneğin
Yeşil Gazete’den Alper Tolga Akkuş’a konuşan Doç. Dr. Cihan Erdönmez, özetle
“Ağaç yaşlandıkça taşıma işlemine karşı dayanıklılığı azalır. Dolayısıyla 900
küsur yaşındaki ağacı taşımak, o ağacı kesmekle neredeyse eş anlamlıdır.” dedi.
Benzer görüşler dile getirildi. Zaten “inşallah tutacak” temennisi, üstü örtülü
bir kaygının ifadesiydi. Dileriz on asırlık yaşı, gördükleri, tanıklıklarıyla;
insanlardan çok daha bilge bu mübarek ağaç; tam 945 yıldır kök saldığı
topraklarından ayrıldıktan sonra, yeni yerinde huzurlu olur.
İnsan
uzaktan baktığında, sanki bu bilge ağacın, hüznünü hissediyor gibi. Çünkü
yapılan işte, iyi niyetli yaklaşıma rağmen, Türkiye’de her alanda yoğunlaşan,
ciddi ‘popülizm’ hakim.
Sahicilikten
uzaklaşıyoruz. Siyaset arenası vahşileşiyor. İyi insanlığı erteliyoruz.
Zeytin
ağacının hüzünlü yolculuğu, Türkiye’nin kendisine yabancılaşan yolculuğuna çok
benziyor.
İnsanlığın
kutsal simgesi haline gelen bir ağaç, asırlardır kök saldığı topraklardan
popülizm uğruna sökülüp, “inşallah tutar” temennisiyle başka bir yere dikilebiliyor.
Tutarsa iyi,
tutmazsa Türkiye yani…
Bu güzel
ülkenin, güzel insanları; artık sadece birbirlerini ötekileştirmekte,
yaftalamakta uzlaşabiliyorlar; zeytin ağaçları da yalnızlaşıyor Türkiye’nin
kendisi gibi… Kimsenin birbirini dinlemediği, anlamaya çalışmadığı bir
Türkiye’de; zaten kim dinler ki zeytin ağaçlarının derdini. Acılar, kayıplar,
yokluklar, ölümler, kaygılar karşısında bile; ortaklaşamayan bir Türkiye’de,
kim takar on asırlık zeytin ağacının hüznünü… Belki de toplumsal hayatımız,
şiirimizin ustası Cemal Süreya’nın ‘Kısa Türkiye Tarihi’ adlı şiirinin ilk
dizeleri gibi:
“Şelaleye
Düşmüştür
zeytinin dalı;
Celaliyim
Celalisin
Celali.”