19 Nisan 2012 Perşembe

ZEYTİNİN TERİ

Dr. Mehmet Uhri

Arabamız su kaynatmasa durmayacaktık, o sıcak yaz günü Balıkesir'in Savaştepe ilçesinde. Yola çıkmadan önce arabaya bakım yaptırmış, hararet sorunu olduğunu söylememe rağmen arıza bulamamışlardı. Dağda su kaynattıktan sonra motorun soğumasını bekleyip ancak Savaştepe'ye kadar gidebilmiştik.

Birlikte yolculuk ettiğim eşim ve kızımın da canı sıkkındı. Günlerden pazardı ve her yer tatildi. Sanayi sitesinde arabaya baktıracak birilerini aradık, bulamadık. Can sıkıntısı ve çaresizlik içinde söylenirken tamirci aradığımızı duyan birileri aracılığıyla tanıştık Hüseyin amcayla.

Elinde küçük bir alet çantası vardı.. Yardımcı olmak istediğinis öyledi. Motora yaklaştı, sesini dinledi. Kontağı kapatıp tekrar açtı. Hiçbir yere dokunmadan uzun uzun motoru ve çalışmasını izledi.

"motorun soğutma sisteminde sorun görmediğinden" söz etti. Bir süre daha bakındı. Sonra "buldum galiba" diye haykırdı.

"Her şey normal görünüyor ve su kaynatıyor ise araba su eksiltiyor demektir. Muhtemelen kalorifer peteği delinmiş, su kaçırıyordur. O takdirde döşemelerin ıslak olmalı" dedi.

Gerçekten de onca uzmanın çalıştığı servisin bulamadığı sorunu kısa sürede görmüştü. Arabanın kalorifer sistemi su kaçırıyor eksilen soğutma suyu yüzünden araba hararet yapıyordu.

Kalorifer sistemini devre dışı bırakıp geçici bile olsa su kaçağını önleyip sorunu çözdü, Hüseyin amca.

Teşekkür edip borcumu sordum. Arabanın camındaki tıp armasını gösterdi;

- Doktor musun?

- Evet.

- Bizim hanımın yıllardır geçmeyen ağrıları var. Gelip bakarsan ödeşiriz. Ben de hanıma doktor götürmüş, gönlünü almış olurum. Hem de çayımızı içer soluklanırsınız.

Hep beraber, Hüseyin amcanın evine gittik. Tek katlı bahçeli şirin bir evdi. Hanımının şikayetlerini dinleyip, muayene ettim. Çoğu yaşlılığa ve menopoza bağlı yakınmaları için tavsiyelerde bulunup iki de ilaç yazdım. Kadıncağızın yüzü güldü. Teşekkür etti. Çay hazırlamak için izin istedi.

Bu arada ilkokul çağındaki kızım boş durmuyor odaları karıştırıyordu. Birşey kırıp dökmesin diye yanına gittiğimde evin bir odasının duvarlarının kitapla dolu olduğunu gördüm. Şaşkınlığım daha da artmıştı. Muhabbet ilerleyince, tamirci sandığım Hüseyin amcanın gerçekte emekli ilkokul öğretmeni olduğunu 39 yıl devlet hizmetinde Ege'nin köylerinde çalışıp emekli olduktan sonra Savaştepe'ye yerleştiğini anlattı. Çocuklarının okuyup büyük şehre gittiğini burada hanımıyla baş başa yaşadığından dem vurdu.

- Neden buraya yerleştin?

- Ben okumayı, yazmayı, hayatı burada öğrendim. Sizler bilmezsiniz,unutuldu gitti. Ben Savaştepe köy enstitüsünün ilk mezunlarındanım. Hasan Ali Yücel maarif vekili iken ilk köy enstitüsü burada açıldı. Burada öğrendim ben hayatı, bir şeyler öğretmenin nasıl mutluluk verdiğini.Ayrılamadım buralardan.

- Peki bu tamircilik işi nereden çıktı?

- Dedim ya, bilmezsiniz sizler, köy enstitüsü mezunu olmanın ne demek olduğunu. O zamanın okulları sanırsınız. Halbuki orada bu toprağın çocuklarına okuma yazmanın yanı sıra çiftçiliği, hayvancılığı, inşaat yapmayı, yemek yapmayı, bozulanları tamir etmeyi, örgü örmeyi hatta az buçuk hekimlik yapmayı bile öğrettiler. Hayatı öğrendik ve öğretmen oluphayatı öğrettik çocuklara.

- Yani elinizden çok iş geliyor.

- Köy enstitülerinde bilmeyi, öğrenmeyi, düşünmeyi soru sormayı, aklını kullanmayı öğretiyorlardı. Zaten bu yüzden yaşatmadılar ya... Bu arada çaylar geldi. Çayın yanında ekmek peynir ve zeytinden oluşan kahvaltı da hazırlamıştı Hüseyin amcanın hanımı. Emekli olduktan sonra zeytinciliğe başladığını sofradaki zeytinin de kendi ürünleri olduğundan söz etti.

- Zeytinin hikmetini bilir misin? Meyveleri ile karnımızı doyurmuş, yağını çıkarmışsız. Kandillerde yakıp aydınlanmışız, odunu ile ısınmışız.Giderek ona benzemişiz.

- Nasıl yani?

- İnsan da doğanın meyvesi değil mi? Sofradaki zeytin çanağından aldığı zeytini ışığa doğru tutup;

- Doğup büyüdüğünde zeytin tanesi gibi acı, yeşil bir meyve insan. Çoğunu sıkıp yağını çıkarıp posasını da sabun yapıyoruz. Yani heba olup gidiyor. Bir kısmını sofralık ayırıyor selede tuza yatırıp acı suyunu atmasını, buruşup bu hale gelmesini sağlıyoruz. Veya salamura yapıp olduğundan daha şişkin gösterişli hale getiriyoruz. İnsanlara daböyle yapmıyor muyuz? Okullarda okutup okutup hayata hazırladığımızı sanıyor ya şişiriyor ya da buruşturup atıyoruz insanları.

"Sizin köy enstitülerinde yaptığınız da böyle bir şey değil miydi" diye soracak oldum.

Hanımına baktı gülüştüler.

- Hurma zeytini bilir misin?

- Bilmem. Hiç duymadım.

- Egenin bazı yerlerinde olur. Ağaç aynı ağaçtır ama her yıl kasım ayı sonu gibi denizden karaya esen rüzgar ile zeytin ağaçlarına bir mantarbulaşır. Bu mantar zeytinin terini giderir, acısını dalında alır. Dalında olgunlaşır zeytinler. Toplandığında yemeğe hazırdır anlayacağın.

- Eeee.

- Köy enstitüleri de böyleydi. Dalında olgunlaşan zeytinler gibi insanları oldukları yerde yetiştirmeye, onların bilgilerini de diğer insanlara bulaştırmayı amaçlamıştı. Doğup büyüdüğü ortamda olgunlaştırıyorlardı , insanı. Hayata hazırlıyorlardı.

Sustuğumu görünce, Hanımından, boşalan bardakları doldurmasını rica etti.

"işte bu yüzden, öğrendiklerimin zekatını vermek, zeytinin terini hatırlatmak için buradayım, doktorcuğum, unutulsun istemiyorum" dedi.

Kitaplığından çıkardığı iki kitabı kızıma hediye etti. Vedalaştık. Arkamızdan bir tas su döküp, uğurladılar..

17 Nisan 2012 Salı

ZEYTİNCİ HURŞİT 15


GÜNEŞLE UYANMAK

Hayatı boyunca oya gibi işlediği
toprağın koynuna sessizce giriverdi Hurşit
eski bir dostunun göçüp gidişini
eski bir dosttan duyunca Hüsmen :
daldı altmış yıllık geçmişin derinliklerine
anımsadı Hurşit’in o güzelim sözlerini :
“iyi olmak dostum,
 sabahları fırtınalar kopsa da dışarıda
 kara kara  bulutlar sarsa da dünyayı
 içinde güneşle erkenden
 uyanabilmektir dünyaya”


dağ köylerinde  sınırlıdır
        işlenecek tarla toprak
koyaklarda birkaç zeytin,
       ağıllarda  üç beş keçi
toprak ve zeytin üstüne
       inanılmaz bilgisiyle Hurşit
bir köy bilgesiydi,
        danışanlara sebil gibi akardı
hangi tarlada ,
       hangi yılda ,
             hangi ürün,
                      ne kadar
ekilip hasat edilir ,
           nasıl ve nereye pazarlanır
bir bilgisayar belleği gibi
               hafızasında tutardı .


Hüsmen bilmiyordu
son yıllarını nasıl geçirdiğini Hurşit’in
ama onun  en olumsuz koşullarda bile
insanı rahatlatan
 çizdiği “iyi ve olumlu insan tipini
kalbinin en nadide köşesinde
yıllardır sakladı Hüsmen
ve her sabah uyanırken
bir besmele gibi anımsadı Hurşit’in sözlerini:
“iyi olmak dostum,
 sabahları fırtınalar kopsa da dışarıda
 kara kara  bulutlar sarsa da her yanını
 içinde güneşle erkenden
 uyanabilmektir dünyaya”
                    
T. Ayhan ÇIKIN
İzmir,Şubat 2005

16 Nisan 2012 Pazartesi

Zeytinciliğin Talanı…

Son yıllarda zeytinciliğin gelişmesinde, ağaç varlığının 90 milyondan 170 milyona çıkmasında Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın önemli katkısı var.Verdiği fidan desteği ile zeytin dikimini hızlandırdı.Uygulamada bazı yanlışlıklar yapılsa da özünde doğru bir uygulamaydı.Bakanlık, destek vermekle yetinmedi, zeytincilerin önüne çok önemli hedefler koydu. Bakan Mehdi Eker tarafından açıklanan ve her fırsatta dile getirilen o hedeflere ulaşıldığında, Türkiye, zeytincilikte İspanya’dan sonra dünyanın ikinci büyük ülkesi olacaktı. 2009-2014 dönemini kapsayan 5 yıllık hedeflerin bir bölümüne yaklaşıldı. Bir bölümünün gerçekleşmesi 2014’e kadar olanaksız. Fakat tam da bu dönemde aynı bakanlık, hedefleri ve zeytinciliği yerle bir edecek yönetmelik değişikliği yaptı.
Bakanlığın koyduğu hedefler ve yaptığı yönetmelik değişikliğine birlikte bakalım:
Bakanlığın 2009-2014 dönemi hedefleri neydi?
1- Zeytinlik alanı 1 milyon hektara, zeytin ağacı sayısını 180 milyon adede ulaştırmak.
2- Sofralık zeytin üretimini 650 bin tona, yağlık zeytin üretimini 3 milyon tona, zeytinyağı üretimini 750 bin tona çıkarmak.
3- Kişi başına zeytinyağı tüketimini 1 kilodan 5 kiloya yükseltmek.
Bu hedeflerden bazılarının verilen sürede gerçekleşemeyeceği sektör tarafından da biliniyor. Fakat, hükümetin, bakanlığın zeytinciliğe bakışı açısından çok önemli hedeflerdi. Üreticileri, girişimcileri umutlandıran ve yeni yatırıma yönlendiren bu hedeflerin yarattığı olumlu hava ile zeytincilik sektörü büyüdü.
Dikilen milyonlarca zeytin fidanı meyve vermeye başladı. Böyle bir dönemde inanılması zor, ama bu iddialı hedefleri koyan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı zeytinciliğin sonunu getirecek yasal bir düzenleme yaptı. Bu düzenleme ile hedeflere ulaşmak bir yana zeytin alanları talan edilecek, yatırım yapanlar pişman olacak.
Resmi Gazete’nin 3 Nisan 2012 tarihli sayısında yayınlanan “Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” zeytin alanlarını madenciliğe, enerji yatırımlarına açıyor.
Yönetmelik değişikliği ile “Küçük Ölçekli Tarımsal İşletme” ve “Zeytinlik Saha” tanımı yeniden yapılıyor. Yönetmeliğin 23.maddesi ise şu şekilde değiştirildi:
“Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır. Ancak; alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na uygun olması, bitkilerin vegetatif ve generatif gelişimine zarar vermeyeceği Bakanlık araştırma enstitüleri veya üniversiteler tarafından belirlenmesi durumunda;
a) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,
b) Bakanlıklarca kamu kararı alınmış plan ve yatırımlar,
c) Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri,
ç) İlgili Bakanlıkça kamu kararı alınmış madencilik faaliyetleri petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri,
d) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar için, yukarıda belirtilen faaliyetlerde bulunmak isteyenler, ilgili Bakanlıkların onaylı belgeleri ile mahallin en büyük mülki amirine başvurur.
Müracaat sahibi, çevrede oluşabilecek ÇED raporu ile belirlenmiş zararları önleyecek tedbirleri almak koşulu ve dikim normlarına uygun, eşdeğer büyüklükte il/ilçe müdürlüğünce uygun görülecek alanda zeytin bahçesi tesis eder.
Olumsuz cevap başvuru sahibine yazı ile tebliğ edilir. İzin alınmaksızın yapılan faaliyetlerin yürütülmesi yetkililerce men edilerek, umumi hükümlere göre kanuni takibat yapılır.
Bu madde kapsamında valiliklerce verilen kararlara yapılan itirazlar, Bakanlık tarafından değerlendirilerek karara bağlanır.”
Yönetmelikte yapılan değişiklikle zeytin alanları başta madencilik olmak üzere yukarıda da yer aldığı gibi yatırımcılara açılacak. Bu değişiklik ilk kez gündeme gelmiyor. Daha önce 4 defa yasal değişiklik yapılmak istendi her defasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ret edildi. İki yıl önce yapılmak istenen değişiklik oybirliği ile ret edilmişti. Fakat özellikle altın avcıları, madenciler bu işin peşini bırakmıyor. Zeytincilikte dünyada ilk iki ülkeden biri olmayı hedef olarak koyan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bu yönetmeliği çıkarttırdılar. Yasa ile yapılamayanı, yönetmelikle yaptılar. Zeytincilik sektörü de kendi iç kavgasından uyanamadı. Şimdi yönetmeliğin iptali için davalar açılacak. Büyük bir olasılıkla iptal olacak.
Asıl düşündürücü olan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bu kadar iddialı hedefler koyduğu zeytinciliğin köküne kibrit suyu dökmesi. Bakanlık bunu nasıl açıklayacak?
Yeri gelmişken, 2012 tarım destekleri açıklandı. Sofralık zeytine yine destek yok. Zeytinyağı destekleme primi ise geçen yıl ile aynı. Sektörün sıkıntıda olduğu, fiyatların yerinde saydığı bir dönemde primin artırılmaması üreticiye de ihracatçıya da zarar verir.

Kaynak: www.tarimdunyasi.net