14 Şubat 2017 Salı

Ölmez Ağacın Hüznü


Yayınlanma Tarihi : 01 - 02 - 2016 : 12:33
BEN HABER GAZETESİ 40.SAYI


Anadolu’daki diğer adı ‘ölmez ağacı’ olan ‘zeytin ağacı’ kolay anlatılamaz. 
Bu ağacın gizemli örtüsünü kaldırdığınızda, sonsuzluk simgesi gibi görülür.  
İnsanlık serüveninde, bu ağaçla ilgili en kadim cümle, Latince fısıldanmıştır:
(Olea prima arborum umnium est) "Zeytin bütün ağaçların ilkidir." diye.
Evet, ağaçların tarihi zeytin ile başlamıştır. Efsaneye göre, Havva ile birlikte Cennet’ten yeryüzüne gönderilen Adem, 930 yaşındayken artık öleceğine hisseder. Ölümünden önce, Tanrı’dan kendisini ve insanlığı bağışlamasını ister. İşte bu amaçla oğlu Şit’i Cennet Bahçesi’ne gönderir. 
Bahçenin bekçiliğini yapan melek, Şit’in duası üzerine, ona üç tane tohum verir. 
Adem öldükten sonra, bu tohumları ağzına koyarak gömmesini söyler. 
Adem ölür. Şit, meleği dinler, babasını ağzına üç tohumu koyarak gömer. 
Bir süre sonra Adem’in ağzında yeşeren üç tohumdan, üç ağaç filiz verir: Zeytin, sedir ve servi.
Bu efsane ile kalmaz. İnsanlığın her döneminde özeldir zeytin ağacı. 
Eski Mısır, Antik Yunan ve Roma mitolojilerinde, zeytin ağacı kutsanmıştır.
Nuh Tufanı’nın bitişi, tamamen zeytin dalıyla sembolize edilmiştir.
Tevrat ve İncil’de zeytin ağacının yeri ayrıdır. Kur’an-ı Kerim’de zeytin ağacı altı ayette geçer.
Nur Suresi 35. Ayet’de zeytin ‘mübarek’ bir ağaç olarak ilan edilir.
Zeytin ağacı, binlerce yıllık bir ömre sahiptir. Binlerce yıldır, insanlığın sevincine, acısına tanıklık yapmış; insanlığa şefkatle el uzatmış, insana doğadan şifa ulaştırmıştır.
Güzel Egemiz, Türkiye’nin birçok noktası, çok yaşlı zeytin ağaçlarıyla bezenmiştir.  
Bu ağaçların bir bölümü, koruma kurulları kararlarıyla ‘anıt ağaç’ olarak ilan edilmiş, özenle koruma altına alınmıştır. Mutlaka hatırlayanlar olacaktır. Son olarak Ege’de Manisa’nın Kırkağaç ilçesine bağlı Bakır Beldesi’nde tespit edilen 1650 yaşındaki bir zeytin ağacı, 2013 yılında Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından, “Anıt Ağaç” olarak tescillenmiştir. Özel koruma altındadır.
Gelelim bu yazının nedenine. Geçtiğimiz günlerde Türkiye, 945 yaşında olduğu tespit edilen bir zeytin ağacının, sessiz sedasız 400 km’lik yolculuğuna tanıklık yaptı. Yani bilimsel deyimle, ‘ağaç transplantasyonu’ gerçekleştirildi. Bu deyim, uzmanları için “bir ağacın çeşitli amaçlarla, toprağından alınarak, bazı kurallar çerçevesinde, başka alana taşınıp, dikilmesi”ni tanımlıyor.
Neredeyse on asırlık bu zeytin ağacı, İzmir’in Ödemiş İlçesi Bademli Köyü’nden Antalya’ya taşındı. Ağaç, Antalya’da Nisan ayında açılacak, çiçek temalı Expo 2016 Fuar alanının girişine yerleşti.  Zeytin ağacı, bulunduğu yerden Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü'nün izniyle söküldü.
945 yaşındaki zeytin ağacı yeni yerine “inşallah tutacak” temennisiyle dikildi. Elbette ağacın taşınmasını talep edenlerin, taşınmasına izin verenlerin, iyi niyetlerinden şüphemiz yok.
Medyamız çok mühim memleket meseleleriyle meşgul olduğu için, ağacın ilginç yolculuğu çok konuşulmadı. Sadece sosyal medyada üzerinde duruldu. Konunun uzmanı değiliz, ama uzmanların önemli bölümü ağacın taşınmasından ciddi kaygı duydu. Örneğin Yeşil Gazete’den Alper Tolga Akkuş’a konuşan Doç. Dr. Cihan Erdönmez, özetle “Ağaç yaşlandıkça taşıma işlemine karşı dayanıklılığı azalır. Dolayısıyla 900 küsur yaşındaki ağacı taşımak, o ağacı kesmekle neredeyse eş anlamlıdır.” dedi. Benzer görüşler dile getirildi. Zaten “inşallah tutacak” temennisi, üstü örtülü bir kaygının ifadesiydi. Dileriz on asırlık yaşı, gördükleri, tanıklıklarıyla; insanlardan çok daha bilge bu mübarek ağaç; tam 945 yıldır kök saldığı topraklarından ayrıldıktan sonra, yeni yerinde huzurlu olur.
İnsan uzaktan baktığında, sanki bu bilge ağacın, hüznünü hissediyor gibi. Çünkü yapılan işte, iyi niyetli yaklaşıma rağmen, Türkiye’de her alanda yoğunlaşan, ciddi ‘popülizm’ hakim.
Sahicilikten uzaklaşıyoruz. Siyaset arenası vahşileşiyor. İyi insanlığı erteliyoruz.
Zeytin ağacının hüzünlü yolculuğu, Türkiye’nin kendisine yabancılaşan yolculuğuna çok benziyor.
İnsanlığın kutsal simgesi haline gelen bir ağaç, asırlardır kök saldığı topraklardan popülizm uğruna sökülüp, “inşallah tutar” temennisiyle başka bir yere dikilebiliyor. 
Tutarsa iyi, tutmazsa Türkiye yani…  
Bu güzel ülkenin, güzel insanları; artık sadece birbirlerini ötekileştirmekte, yaftalamakta uzlaşabiliyorlar; zeytin ağaçları da yalnızlaşıyor Türkiye’nin kendisi gibi… Kimsenin birbirini dinlemediği, anlamaya çalışmadığı bir Türkiye’de; zaten kim dinler ki zeytin ağaçlarının derdini. Acılar, kayıplar, yokluklar, ölümler, kaygılar karşısında bile; ortaklaşamayan bir Türkiye’de, kim takar on asırlık zeytin ağacının hüznünü… Belki de toplumsal hayatımız, şiirimizin ustası Cemal Süreya’nın ‘Kısa Türkiye Tarihi’ adlı şiirinin ilk dizeleri gibi:

“Şelaleye
Düşmüştür zeytinin dalı;
Celaliyim
Celalisin
Celali.”