KÖY KAHVESİ
I
Sıkışık bir düzende
köyün tek küçücük kahvesinde
kurşun askerler gibi otururlar peykede
sıra sıra sarkıtırlar ayaklarını
yılda bir iki yapılan düğünlerde
-Sanki tezgahta sıralanmış patlıcan örneği-
birbirilerinin aynısıdır oturanların ayakları
hangi ayak hangi köylüye ait bilinmez
izlemezseniz alttan yukarı bacakları
II
Ara sıra toplanır köylüler
meydandaki Koca Çınarın dibinde
alçak damlı, küçük pencereli
önü çardaklı kerpiç kahvede
Kireç badanalı iki duvarın kesiştiği yerde
yüksekçe duvarda bir rafa çakılı
sadece ajans saatlerinde açılı
diyot lambalı bir radyonun üstünde
ayağını havaya kaldırmış bir kır at heykeli
süzer tepeden kahvedekileri
Eğreti birkaç masada
peyke denilen tahta sedirlere
oturur kahveye gelenler
Girince kapıdan karşı köşede
isteyenlerin
pabuçlarını çıkarıp bağdaş kurduğu
üstünde hasır serili
yerden yarım metre kadar yüksek
toprak dolgu bir yere
köy ileri gelenleri oturur
ajans saati gelince
Kış mevsimini rastlayan
üç gün üç gece süren
düğün törenlerinde çalınır çalgılar
ev sahipliği yapan loş kahvede
su gibi içilir rakılar
Yalıtkan kerpiç duvarlarında kahvenin
çigan müziği yankılanır romanların
doğal stüdyosunda dağ koyağının
“Ormancı”, “ Harmandalı” ezgilerini
duyunca köy erkekleri delilenir
ağır, kıvrak oyunları zeybeklerin
bir bahşiş verilince zurnacı Ali Boncuk’a
bir “Hicaz taksimi” gibi
“Kerimoğlu” dinlenir
T. Ayhan ÇIKIN