18 Aralık 2011 Pazar


BAFA, DERTLİ GÖL, DERTLİ KÖY 3

ZEYTİN YAĞI, ALTIN SUYU
BAFA, DERTLİ GÖL, DERTLİ KÖY 3
Abdullah Gürgün
Geçenlerde Stockholm’de bir mağazada özel bir zeytinyağı köşesi gördüm. Genç bir delikanlı önündeki, güzel şişlere doldurulmuş zeytinyağlar hakkında bilgi veriyor. Bol bol satıyor. Şişeler yarım litrelik. Fiyatlar 239, 259, 279 ve 299 İsveç kronu. Litresi, düz hesap ne eder? 480, 500, 560 ve 600 İsveç kronu… Türk lirasına çevirmek için dörde bölün. Ortalama, 150 Lira. Küçücük ekmek parçaları ve ufacık kaplara da zeytinyağı koymuşlar tadıp beğendiğinizden alıyorsunuz.

Delikanlıyla biraz sohbet ettim. Bunlar Yunanistan ve İtalyan zeytinyağlarıymış. Bizim zeytinyağlarını Yunanistan’a ve İtalya’ya ucuz, ucuz satıyoruz, siz de burada bu fiyata millete satıyorsunuz dedim. O da haklı olarak, “bu branşta çok hile oluyor ama neden siz de kendiniz satmıyorsunuz?” yanıtını yapıştırıverdi.

Zeytinimizi de öyle yapmıyorlar mı? “Bafa zeytini yiyecek zeytin olarak makbul değil” propagandası yaparlar. Ne ki, Bafa’ya gelen konuklarım Bafa zeytininin tadına bakınca bayılıp kalıyorlar. Bu nasıl oluyor? Çeşitli kentlerden, ülkelerdenkonuklarım geldi hepsi bayıldı Bafa zeytinine.

Öte yandan ucuza kamyonlarla satın alıp başka zeytinlerle karıştırıp, mükemmel fiyatlarla satıldığına da tanık oluyoruz.

Bafa’da üreticiye verilen para kilo başı 4 – 5 Lira. Hatta düne kadar 4 lira bile değildi. Yunanistan ve İtalya yağı güzelce işliyor, süslüyor, güzel şişelere dolduruyor ve otuz katı fiyatına Avrupalıya satıyor.

Bu gerçeği dikkate alıp pazarlama yolları bulmak zorunluluğu var. Artık günümüzde, üretme zahmetinden ve masrafından çok tanıtım ve pazarlamayı düşünmek gerekiyor. Bakınız hiç faydası olmayan bisküvi, meşrubat türü şeyler bile nasıl satılıyor. Tanıtımın önemi ortada değil mi? Ancak burada da karşımıza yine birlik olmak, güçlenerek harekete geçmek gerekliliği karşımıza çıkıyor.

Yine Stockholm’ün merkezinde yalnız zeytin, zeytinyağı, sabun satan bir mağaza var. Sahibi İsveçli bir arkeolog. Yunanistan’da zeytinyağlı yemeklerle tanışmış ve zeytine, zeytinyağına gönül vermiş. Öğrenmiş, türlü çeşitli zeytin ve zeytinyağı satıyor. Konferanslar düzenliyor. Gruplara zeytinyağı ve marifetleri hakkında bilgi veriyor hem konferans için para alıyor hem de sattığı ürünler için.

1. Viyana'da Zeytinyağı dükkanı

Yine Avusturya başkentinin tam göbeğinde 1. Viyana’da çok lüks bir zeytin /zeytinyağı dükkanı görmüştüm. Orası daha da pahalı bir yerdi. Sanki mücevherci dükkânına girmişsiniz gibi fiyatlar konmuştu. Yemeğe katılan bir yağ değil de çok pahalı bir ilaç alıyormuş gibi de hissedebilirdiniz kendinizi.

Çeşitli ülkelerden getirilmiş zeytinyağları ve zeytinyağlı ürünler altınsuyu fiyatına satılıyor

Şimdi anlayabiliyor musunuz neden Türk köylüsünün belinin bükülmek, tarımımızın yok edilmek istendiğini?

Bafa'da fırınlara yakacak olarak satılan zeytin ağacı elişi yapmaya elverişli çok kıymetli bir ağaç.
Filistin'de ve İsrail'de zeytin ağaçlarının en  ince dallarını bile değerlendirdiklerini görmüştüm. Bunlardan mükemmel ev eşyaları, hediyelikler yapılıyordu. Zeytinin herşeyinden yararlanıyorlardı.
Kazanç var bu işte. Herşeysiz yaşanır ama yemeden, içmeden yaşanır mı? Dünyamız, çölleşmekte, ekilir biçilir topraklar ve su azalmakta.

İşte o nedenle köylümüzün, çiftçimizin elinden yok pahasına topraklarını ele geçirme planı uygulanıyor. Buna direnebilecek, ürünü pazarlayacak güçlü kooperatifler, ortaklıklar kuramazsak yok olup gitmekten de kurtulamayacağımız açık değil mi? Kim önderlik edecek buna?

Şimdi anlıyor musunuz zeytinyağına neden Altın suyu dediğimi?

Şiirlere öykülere girmiştir zeytin. Bakın Bedri Rahmi Eyüboğlu ne diyor şiirinde:


SİTEM
 
Önde zeytin ağaçları arkasında yar  
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim.
 
Yâr yâr!.. Seni kara kaplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yâr yâr
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var.

  
 
Zeytin’in değerini anlatacak insanlar gerekli Bafamıza da… Bakın Doktor Mehmet Uhri,"Zeytin Teri" öyküsünde nasıl anlatıyor Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmenin zeytin ile uğraşma öyküsünü:
 
”Zeytin’in Teri”  yazısından bir bölüm:
 
Kahvaltı da hazırlamıştı Hüseyin amcanın hanımı. Emekli olduktan sonra zeytinciliğe başladığından, sofradaki zeytinin de kendi ürünleri olduğundan söz etti.
 
- Zeytinin hikmetini bilir misin? Meyveleri ile karnımızı doyurmuş, yağını çıkarmışız. Kandillerde yakıp aydınlanmışız, odunu ile ısınmışız. Giderek ona benzemişiz.
 
- Nasıl yani?
 
- İnsan da doğanın meyvesi değil mi? 
 
Sofradaki zeytin çanağından aldığı zeytini ışığa doğru tutup; 
 
- Doğup büyüdüğünde zeytin tanesi gibi acı, yeşil bir meyve insan. Çoğunu sıkıp yağını çıkarıp posasını da sabun yapıyoruz. Yani heba olup gidiyor. Bir kısmını sofralık ayırıyor, selede tuza yatırıp acı suyunu atmasını buruşup bu hale gelmesini sağlıyoruz.  Veya salamura yapıp olduğundan daha sişkin gösterişli hale getiriyoruz. Insanlara da böyle yapmıyor muyuz? Okullarda okutup okutup hayata hazırladığımızı sanıyor ya şişiriyor ya da buruşturup atıyoruz insanları.
 
-Sizin köy enstitülerinde yaptığınız da böyle bir şey değil miydi? diye soracak oldum. Hanımına baktı, gülüştüler.
 
- Hurma zeytini bilir misin?
 
- Bilmem. Hiç duymadım.
 
- Ege’nin bazı yerlerinde olur. Ağaç aynı ağaçtır ama her yıl kasım ayı sonu gibi denizden karaya esen rüzgar ile zeytin ağaçlarına bir mantar bulaşır. Bu mantar zeytinin terini giderir, acısını dalında alır. Dalında olgunlaşır zeytinler. Toplandığında yenmeye hazırdır anlayacağın. Eeee, Köy Enstitüleri de böyleydi. Dalında olgunlaşan zeytinler gibi insanları oldukları yerde yetiştirmeyi, onların bilgilerini de diğer insanlara bulaştırmayı amaçlamışlardı. Doğup büyüdükleri ortamda olgunlaştırıyorlardı, insanı. Hayata hazırlıyorlardı.
 
Sustuğumu görünce. Hanımından boşalan bardakları doldurmasını rica etti.
 
-İşte bu yüzden, öğrendiklerimin zekatını vermek, zeytinin terini hatırlatmak için buradayım, doktorcuğum, unutulsun istemiyorum, dedi.
Dr. Mehmet Uhri

Bir şiir de Sennur Sezer’den sunalım:

ZEYTİNİ SÖYLEYELİM


Zeytin eğri büğrüdür
Ama kayalardan fışkırır
Yedisinde meyve verir ve ölmez.
Görülmez öldüğü
Ağır aksak meyvelense de
Kısır kalmaz, kadınımızdır.

Zeytini söyleyelim zeytini
Korkmaz kuraktan 
Çirkindir yararlı olduğunca
Meyvesi dövülerek alınır
Çekirdeğine kadar işlenir.
Mevsimden mevsime bakılır yüzüne, insanımızdır.

Zeytini söyleyelim zeytini
Kutsal kitaplarda ona andolunmuştur
Çünkü vermezse meyvesini aç kalınır
Ne zaman kalır çocuğa bilinmez
Yerini hep bir genç ağaç doldurur
Ölümsüzdür işçimizdir.


Zeytini söyleyelim zeytin hakkı için
Kayayı delen delici hakkı için
Bu buruşuk ekmek katığı için
Yağı alınan çekirdeği hakkına
Hak yerde kalmayacaktır

Sennur Sezer

Sevgili Bafalı hemşerilerim, Değerli zeytin ve zeytinyağı sevdalıları bir kez daha yüksek sesle ZEYTİNİ SÖYLEYELİM!


Hiç yorum yok: