14 Şubat 2017 Salı

Ölmez Ağacın Hüznü


Yayınlanma Tarihi : 01 - 02 - 2016 : 12:33
BEN HABER GAZETESİ 40.SAYI


Anadolu’daki diğer adı ‘ölmez ağacı’ olan ‘zeytin ağacı’ kolay anlatılamaz. 
Bu ağacın gizemli örtüsünü kaldırdığınızda, sonsuzluk simgesi gibi görülür.  
İnsanlık serüveninde, bu ağaçla ilgili en kadim cümle, Latince fısıldanmıştır:
(Olea prima arborum umnium est) "Zeytin bütün ağaçların ilkidir." diye.
Evet, ağaçların tarihi zeytin ile başlamıştır. Efsaneye göre, Havva ile birlikte Cennet’ten yeryüzüne gönderilen Adem, 930 yaşındayken artık öleceğine hisseder. Ölümünden önce, Tanrı’dan kendisini ve insanlığı bağışlamasını ister. İşte bu amaçla oğlu Şit’i Cennet Bahçesi’ne gönderir. 
Bahçenin bekçiliğini yapan melek, Şit’in duası üzerine, ona üç tane tohum verir. 
Adem öldükten sonra, bu tohumları ağzına koyarak gömmesini söyler. 
Adem ölür. Şit, meleği dinler, babasını ağzına üç tohumu koyarak gömer. 
Bir süre sonra Adem’in ağzında yeşeren üç tohumdan, üç ağaç filiz verir: Zeytin, sedir ve servi.
Bu efsane ile kalmaz. İnsanlığın her döneminde özeldir zeytin ağacı. 
Eski Mısır, Antik Yunan ve Roma mitolojilerinde, zeytin ağacı kutsanmıştır.
Nuh Tufanı’nın bitişi, tamamen zeytin dalıyla sembolize edilmiştir.
Tevrat ve İncil’de zeytin ağacının yeri ayrıdır. Kur’an-ı Kerim’de zeytin ağacı altı ayette geçer.
Nur Suresi 35. Ayet’de zeytin ‘mübarek’ bir ağaç olarak ilan edilir.
Zeytin ağacı, binlerce yıllık bir ömre sahiptir. Binlerce yıldır, insanlığın sevincine, acısına tanıklık yapmış; insanlığa şefkatle el uzatmış, insana doğadan şifa ulaştırmıştır.
Güzel Egemiz, Türkiye’nin birçok noktası, çok yaşlı zeytin ağaçlarıyla bezenmiştir.  
Bu ağaçların bir bölümü, koruma kurulları kararlarıyla ‘anıt ağaç’ olarak ilan edilmiş, özenle koruma altına alınmıştır. Mutlaka hatırlayanlar olacaktır. Son olarak Ege’de Manisa’nın Kırkağaç ilçesine bağlı Bakır Beldesi’nde tespit edilen 1650 yaşındaki bir zeytin ağacı, 2013 yılında Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından, “Anıt Ağaç” olarak tescillenmiştir. Özel koruma altındadır.
Gelelim bu yazının nedenine. Geçtiğimiz günlerde Türkiye, 945 yaşında olduğu tespit edilen bir zeytin ağacının, sessiz sedasız 400 km’lik yolculuğuna tanıklık yaptı. Yani bilimsel deyimle, ‘ağaç transplantasyonu’ gerçekleştirildi. Bu deyim, uzmanları için “bir ağacın çeşitli amaçlarla, toprağından alınarak, bazı kurallar çerçevesinde, başka alana taşınıp, dikilmesi”ni tanımlıyor.
Neredeyse on asırlık bu zeytin ağacı, İzmir’in Ödemiş İlçesi Bademli Köyü’nden Antalya’ya taşındı. Ağaç, Antalya’da Nisan ayında açılacak, çiçek temalı Expo 2016 Fuar alanının girişine yerleşti.  Zeytin ağacı, bulunduğu yerden Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü'nün izniyle söküldü.
945 yaşındaki zeytin ağacı yeni yerine “inşallah tutacak” temennisiyle dikildi. Elbette ağacın taşınmasını talep edenlerin, taşınmasına izin verenlerin, iyi niyetlerinden şüphemiz yok.
Medyamız çok mühim memleket meseleleriyle meşgul olduğu için, ağacın ilginç yolculuğu çok konuşulmadı. Sadece sosyal medyada üzerinde duruldu. Konunun uzmanı değiliz, ama uzmanların önemli bölümü ağacın taşınmasından ciddi kaygı duydu. Örneğin Yeşil Gazete’den Alper Tolga Akkuş’a konuşan Doç. Dr. Cihan Erdönmez, özetle “Ağaç yaşlandıkça taşıma işlemine karşı dayanıklılığı azalır. Dolayısıyla 900 küsur yaşındaki ağacı taşımak, o ağacı kesmekle neredeyse eş anlamlıdır.” dedi. Benzer görüşler dile getirildi. Zaten “inşallah tutacak” temennisi, üstü örtülü bir kaygının ifadesiydi. Dileriz on asırlık yaşı, gördükleri, tanıklıklarıyla; insanlardan çok daha bilge bu mübarek ağaç; tam 945 yıldır kök saldığı topraklarından ayrıldıktan sonra, yeni yerinde huzurlu olur.
İnsan uzaktan baktığında, sanki bu bilge ağacın, hüznünü hissediyor gibi. Çünkü yapılan işte, iyi niyetli yaklaşıma rağmen, Türkiye’de her alanda yoğunlaşan, ciddi ‘popülizm’ hakim.
Sahicilikten uzaklaşıyoruz. Siyaset arenası vahşileşiyor. İyi insanlığı erteliyoruz.
Zeytin ağacının hüzünlü yolculuğu, Türkiye’nin kendisine yabancılaşan yolculuğuna çok benziyor.
İnsanlığın kutsal simgesi haline gelen bir ağaç, asırlardır kök saldığı topraklardan popülizm uğruna sökülüp, “inşallah tutar” temennisiyle başka bir yere dikilebiliyor. 
Tutarsa iyi, tutmazsa Türkiye yani…  
Bu güzel ülkenin, güzel insanları; artık sadece birbirlerini ötekileştirmekte, yaftalamakta uzlaşabiliyorlar; zeytin ağaçları da yalnızlaşıyor Türkiye’nin kendisi gibi… Kimsenin birbirini dinlemediği, anlamaya çalışmadığı bir Türkiye’de; zaten kim dinler ki zeytin ağaçlarının derdini. Acılar, kayıplar, yokluklar, ölümler, kaygılar karşısında bile; ortaklaşamayan bir Türkiye’de, kim takar on asırlık zeytin ağacının hüznünü… Belki de toplumsal hayatımız, şiirimizin ustası Cemal Süreya’nın ‘Kısa Türkiye Tarihi’ adlı şiirinin ilk dizeleri gibi:

“Şelaleye
Düşmüştür zeytinin dalı;
Celaliyim
Celalisin
Celali.”


25 Aralık 2016 Pazar

Gönülsüz başladı sevdalısı oldu


·         Giriş Tarihi: 25.12.2016


Kimya mühendisi olan UZZK Başkanı Ümmühan Tibet, zeytincilik sektörüne dedesi gibi gönülsüz girmiş. Ancak zamanla zeytin ve zeytincilik aşka dönüşmüş

Orta Asya'dan gelen dedesi Konya Karaman Beyi'nin kızını kaçırdığı için Akhisar'a göçmek zorunda kalınca, tarımdan hiç anlamayan Yörük aile zeytincilikle uğraşmaya başladı. Zeytincilik nesiller boyu ailenin geçim kaynağı olmasına rağmen yeni mezun olmuş bir kimya mühendisi olarak gönlü petrokimya sektöründe olan Ümmühan Tibet de tıpkı dedesi gibi mecburiyetten zeytincilik sektörüne geçti. Tibet, gönülsüz girdiği bu sektörde zeytinyağı sevdalısı olarak hep ilklere imza attı. Tariş'in ilk kadın mühendislerinden Ümmühan Tibet, 40 yıldır süren zeytin ve zeytinyağı aşkının başlamasına vesile olan bu kurumda ilk kalite kontrol laboratuvarını kurdu, sektörde ilk gaz kromatografik analizlerini uygulamaya başladı, ülkenin ilk zeytinyağı tadımcıları arasında yer aldı. Tariş'ten emekli olduktan sonra Türkiye'nin ilk zeytin zeytinyağı özel gıda laboratuvarını kurup, ihracatçıları numunelerini yurt dışına göndermekten kurtardı. Uluslararası Zeytin Konseyi'nin (IOC) gözlemci kimya ve tadım uzmanı olarak bilimsel çalışmalarında görev aldı. Türkiye'de zeytinyağı denince ilk akla gelen, sektörün en güvenilir isimlerinden Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) Başkanı Ümmühan Tibet ile koşuşturmaları arasında fırsat bulup, zeytin ve zeytinyağını konuştuk. Ümmühan Tibet, zeytinyağı konusunda tüketici için çok değerli ipuçları verdi.

http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Zeytin ve zeytinyağı ile nasıl tanıştınız?
Ben genlerimde bu sevgiyi taşıyorum. Ailem Orta Asya'dan geldikten sonra Konya taraflarına yerleşiyor. Dedem Konya Karaman Beyinin kızını kaçırıyor, koyun sürülerinin arasında Akhisar'a kadar geliyorlar. Padişah, dedeme Gölmarmara Ovasını bağışlıyor. Obasını kurması için. Dedem, "Ben Yörük'üm benim hayvanlarım burada ne otlayacak" diyor. Çobanhasan Köyünün dağlarının eteklerine obayı kuruyor, dağda otlaklar yapılıyor. Önümüzde çok güzel ova vardır. Aileden kuşaklardır hep zeytin, zeytinyağcıyız. Benim çocukluğum zeytin ağaçlarının altında oynayarak geçti. Özellikle Rumlardan kalan ağaçlar anıt ağaç gibidir.

40 YILDIR SÜREN AŞK
http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Doğal olarak zeytincilik yapılıyor...
Aslında zeytinyağı ile uğraşmam tamamen tesadüfi. Ege Üniversitesi Kimya Mühendisliği Fakültesi mezunuyum. Hedefim, petrokimya sektöründe çalışmaktı. Petkim'e girmek üzereydim, bir takım değişimler oldu, kısmet olmadı. O zamanki Tariş Genel Müdürü Orhan Davut babamın uzaktan akrabasıydı. "Hacı amca getir Ümmühan'ı bizim Zeytinyağı Birliği'nde başlasın" dedi. Tariş'in ilk kadın mühendislerindenim. İlk yıllarda açıkçası işimi sevemedim....Uluslararası Zeytin Konseyi ile tanıştıktan sonra bu iş artık benim işim diye benimsedim. Bilimsel çalışmalara başladım, konseyin bütün eğitimlerine katıldım, o benim ufkumu açtı. Meğer zeytin neymiş dedim. Haliyle bu aşk başladı, 40 yıldır da devam ediyor.

http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Kaç zeytin ağacınız var?
500 civarında ağacımız var. Dedelerden kalma. Küçük bir zeytin işletmemiz var. Tariş'in ortağıyım. Ben bu işlerden fırsat bulup kendi işlerime bakamıyorum. Eşim uğraşıyor yapabildiği kadar. Terzinin kendi söküğünü dikememesi gibi. Ben eskiden daha sık giderdim köye, şimdi ona da fırsatım yok.

http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Sektörde pek çok ilke de imza attınız...
Tariş'in ilk kalite kontrol Laboratuvarını kurduk, sektörde ilk gaz kromatografik analizleri, hep ilkleri yapmıştık. Tabii bu hayatımda ciddi bir farkındalık yarattı. Daha sonra Türkiye'nin ilk zeytin zeytinyağı özel gıda laboratuvarını kurdum. 1996 yılından beri de Ticaret ve Sanayi Kontuvarının yani Kristal Zeytinyağlarının danışmanıyım. Ben 1996'da bu laboratuvarı kuruncaya kadar ihracat numuneleri yurt dışına gidiyordu. Bir hafta, 10-15 gün sonra sonuçlar geliyordu. İhracatçımız, sektör, çok büyük destek verdi. Bütün gıda analizlerini yapabilen bir laboratuvar konumuna geldi kurduğum laboratuvar. 1989'da İtalya'da panel lideri olarak yetiştirilmek üzere Uluslararası Zeytin Konseyi'nden eğitim aldım.

http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Türkiye'de biliniyor muydu tadım?
Yoktu, Türkiye'de ilk tadımcılardanım. Zeytincilik Araştırma Enstitüsü'nden emekli Bahri Ersoy ilk tadımcıydı. Panel lideri olarak 89'dan beri zeytinyağı tadımı yapıyorum. İyi ki de böyle bir iş yapıyorum diye Allah'a hep şükrediyorum.

http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Herkes tadımcı olabilir mi?
Tadımcı olmak için önce Allah vergisi yeteneğiniz olması lazım. Kadın erkek, eğitimli eğitimsiz herkes tadımcı olabilir. Eğitimini hiç aksatmaması ve bunun dışında hayat tarzına dikkat etmesi gerekiyor. Aşırı soğuk, aşırı sıcaklardan kaçınmamız gerekiyor. Futbolcular gibi bizim de her an idmanlı olmamız lazım. Sürekli tadım yapıp, o iş yılının özelliklerini iyi bilmemiz gerekir. Bunun yanı sıra tadım yapacağımız gün kokusu kalıcı parfüm sürmeyiz, ellerimizi kokulu sabunla yıkamayız. Hasta olmayacaksınız, moraliniz bozuk olmayacak. O yüzden hiçbir zaman tek kişinin verdiği karar geçerli değildir. Panelde en az 8, en fazla 12 uzman tadımcı, başında panel lideri dediğimiz yönetici olur. Kişiler ne tattığını bilmez önyargı olmasın diye...

ZEYTİNYAĞI İYİ PARFÜM GİBİDİR
http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Güzel zeytinyağını nasıl anlarız? 
Zeytinyağı bazen çağla badem kokar,
 bazen enginar, yeşil domates kokar. Yetiştiği bölgenin coğrafi koşullarına, beslenme durumuna, hasat zamanına, zeytinin çeşidine bağlı olarak çok farklı tat ve koku özellikleri gösterir. Zeytin ağacının bulunduğu ortamın coğrafi konumu, florası çok önemli. Zeytinyağının içinde 100'ün üzerinde tat ve koku veren bileşen vardır. O bileşenlerin oluşum mekanizması tamamen ağacın beslenme özellikleri, iklim, güneşlenme süresi ve zeytin çeşidinin genetik yapısına bağlı olarak değişiklikler gösterebiliyor. Güney Egede bir bölgeden gelen zeytinyağlarında kırmızı orman meyvelerinin veya kekik kokusunu, aromasını algılarken daha serin iklim özelliklerine sahip Körfez Bölgesinden gelen zeytinyağında çiçeğimsilik, yeşil elma lezzetini hissedebiliyorsunuz . Bunlar zeytinyağının değerini artıran şeyler. Ülkemizde Zeytincilik Araştırma Enstitüsü tarafından tescili yapılmış 90 farklı varyete var. Ülkemiz zeytinin anavatanı olarak bize çok güzel, her tüketicinin hoşlanabileceği farklı duyusal özellikte zeytinyağlarını sunabilecek zenginliğe sahip. Sadece ihtiyacımız olan kalite kontrolü yapılmış, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından işletme kayıt numarası bulunan markalı, kaliteli zeytinyağları ile daha çok tüketicimizi buluşturmak ve tüketim miktarımızı arttırmak. 

http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Kaliteli zeytinyağında mutlaka bu meyve, sebze kokusunu mu aramalıyız?
Natürel sızma zeytinyağı,
 zeytin meyvesinden elde edildiği gibi tüketilebilen, hiçbir kimyasal veya termal işlem görmemiş, serbest yağ asitliği yüzde 0,8'den düşük, mevzuatında tanımlanan kriterlere uygun, meyvemsilik acılık ve yakıcılık özellikleri bulunan ama asla kusur dediğimiz küf, kızışma veya ekşimsilik gibi istenmeyen tat ve koku içermemesi gereken en kaliteli zeytinyağıdır. İyi bir zeytinyağı, iyi bir parfüm gibidir. Biz hepimiz ayrı parfümlerden hoşlanırız. Bunun gibi farklı tatlar taşıyan çok farklı özellikli yağlar vardır bölgelerimizde. O iş yılının kurak ya da yağmurlu geçmesi, rüzgarın esmesine bağlı olarak zeytinyağının kokusu değişir. Bu da insanı heyecanlandırıyor. Zeytin ağacı her yıl bize farklı sürprizler sunuyor.

ETİKETLİ ÜRÜN ALIN
http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Vatandaş olarak kaliteli zeytinyağını koku dışında nasıl anlayacağız? 
İyi zeytinyağını anlamak
 tüketicimiz açısından çok kolay değil. Biz bile bazen yanılabiliyoruz. Zeytinyağı çok sofistike. Maalesef bazen taklit veya tağşiş edilmiş olabiliyor. Bu bakımdan zeytinyağı sektöründe güven çok önemlidir. Güvendiğiniz firmalardan alın. Mutlaka etiketli ürünlerden alın ki herhangi bir şikayetiniz olduğunda yasal hakkınızı koruyabilin. 

http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Diyetisyenler yağsız beslenmeyi öneriyor... 
Zeytin lifli olduğu için
 tokluk hissi yaratıyor. Kahvaltıda 10-15 zeytin yerseniz gün boyu açlık hissetmezsiniz. Zeytinyağı da öyle. Zeytinyağı yiyerek şişmanlanılsaydı, benim obez olmam gerekirdi. Ömrüm boyunca hiç kilolu olmadım. Aktif çalışırken işim gereği bazen günde 30-35 tadım yapıyordum. Çok kilolu olmam gerekirdi. 

http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Bu yılki rekolte nasıl?
Rekolte tahmin çalışmasına
 göre yaklaşık 1,5 milyon ton zeytin üretimimiz var, 430 bin ton sofralık zeytin ve 177 ton zeytinyağı tahmini yapıldı, ama tarım üstü açık fabrika. Oldukça kurak Eylül,Ekim ayı geçirdik. Kasım ayı sonuna kadar yağmur görmedik.Haliyle kendi içinde kaymalar olabilir. Uzmanlarımızın tahmin ettiği zeytine ulaşırız diye düşünüyoruz. 

http://i.tmgrup.com.tr/i/bullet.jpg
 Fiyatlar nasıl olur?
Fiyatları piyasa kendisi
 oluşturuyor. Bizim fiyatları etkileme rolümüz, misyonumuz yok. Arz ve talebe göre piyasada fiyat hareketleri görüyoruz. Son iki yılda markalı, ambalajlı iç piyasa tüketimimizin düştüğü yönünde veriler alıyoruz. Zeytinyağı değerlidir. Ucuz olmamalı, değerinde olmalı. Yani hem üreticimizin ve hem de tüketicimizin memnun olduğu piyasa koşullarının olması lazım ki sektörümüz büyüsün ve dünya çapında bir oyuncu konumuna gelsin.


29 Ekim 2016 Cumartesi

ZEYTİNYAĞI YALANI...


“Kay­se­ri­’de 1925’te uçak fab­ri­ka­sı kur­duk. Kay­se­ri­’den kal­kan ilk mil­li uça­ğı­mız An­ka­ra­’ya in­di. De­ni­zal­tı ya­pı­yor­duk.

Uğur Dün­da­r’­ın ge­çen haf­ta “Halk Are­na­sı­”n­da­ki ko­nu­ğu CHP Ge­nel Baş­ka­nı Ke­mal Kı­lıç­da­roğ­lu idi. Şöy­le de­di:
“Kay­se­ri­’de 1925’te uçak fab­ri­ka­sı kur­duk. Kay­se­ri­’den kal­kan ilk mil­li uça­ğı­mız An­ka­ra­’ya in­di. De­ni­zal­tı ya­pı­yor­duk. Son­ra Mars­hall Yar­dı­mı baş­la­dı; bi­ze şu­nu söy­le­di­ler, ‘ne ge­rek var uçak üre­ti­yor­su­nuz, ne ge­rek var ge­mi ya­pı­yor­su­nuz si­ze uçak ve­re­lim, si­ze ge­mi ve­re­lim.’ Uçak fab­ri­ka­la­rı­nı, ter­sa­ne­le­ri ka­pat­tık. Ulu­sal de­ğer­le­ri­mi­zi kö­rel­ten Mars­hall Yar­dım­la­rı­’dır.”
Ha­ri­ka tes­pit…. Pe­ki…
Siz şu tür­kü­yü bi­lir­si­niz:
“Zey­tin­yağ­lı yi­ye­mem aman, bas­ma da fis­tan gi­ye­mem aman.
Se­nin gi­bi ca­hi­le, ben efen­dim di­ye­mem aman…”
Bur­sa yö­re­si­ne ait tür­kü­nün do­ğu­mu 2 Ka­sım 1954...
İh­san Kap­la­yan kay­nak gös­te­ri­le­rek Mu­zaf­fer Sa­rı­sö­zen ta­ra­fın­dan der­len­di.
Tür­kü­nün; Kı­lıç­da­roğ­lu­’nun de­dik­le­riy­le ya­kın­dan il­gi­si var; ama Mars­hall Yar­dı­mı me­se­le­si sa­de­ce uçak-ge­mi de­ğil­di.
İşin Ma­ni­sa/So­ma­’da ke­si­len zey­tin ağaç­la­rıy­la da il­gi­si var­dı! Şöy­le…
İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı son­ra­sı…
ABD, Tru­man Dok­tri­ni ile Tür­ki­ye­’ye as­ke­ri yar­dım yap­tı. Fa­kat, as­ke­ri yar­dım ye­ter­li de­ğil­di; “e­ko­no­mik yar­dı­m” da yap­ma­lıy­dı! Ve bi­zim “11 Ey­lü­lü­mü­z” baş­la­dı; ABD Kon­gre­si 11 Ey­lül 1947’de Mars­hall Yar­dı­mı­’nı onay­la­dı.
Ço­ğu kim­se teh­li­ke­si­nin far­kın­da de­ğil­di….
En baş­ta zey­tin üre­ti­ci­le­ri…
ZEYTİNYAĞI YALANI
Zeytincilik, Cumhuriyet’le birlikte ülke tarımında hak ettiği yeri almaya başladı. Atatürk’ün 1929’da Yalova’daki direktifiyle zeytincilik seferberliği başladı. Yurt dışından getirtilen teknisyenlerle kurslar açıldı. Genç ziraat mühendisleri zeytincilik eğitimi için İtalya’ya gönderildi. 1937’de Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü’nün kurulması ile hızlandı. Zeytin bahçesine bakmayan ve bakım yaptırmayan üreticilere ceza veriliyordu. Ve keza, Atatürk’ün çok istediği 3573 sayılı “Özel Zeytin Kanunu” ölümünden 2.5 ay sonra çıkarıldı.
Zeytincilik hızla gelişti.
Savaştan sonra devreye Amerikan/Marshall girdi…
Amerika ne derse inanıyorduk; ve o günlerde başladı; “zeytinyağı ısınırsa kanser yapar”yalanı. Oysa zeytinyağı, dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağıydı.
Zeytin Anadolulu’ydu; anavatanı, Mardin, Kahramanmaraş ve Hatay üçgeniydi. Bütün ağaçların ilkiydi ve insan sağlığına en yararlı ağaçtı. Batı dillerindeki “oil” kelimesi, Eski Yunan’da zeytin ağacı anlamına gelen “eleia” kelimesinden türemişti.
Binlerce yıldır insanımızı doyuran zeytinyağı türkü siparişleriyle vs. gözden düşürüldü. Sabunu bile kullanılmamaya başlandı.
Zeytinyağına düşmanlığın sebebi şuydu:
ABD dünyanın en büyük mısır üreticisiydi ve mısırözü yağı ihracatını Marshall Yardımı kisvesi altında yaptı; -artık her daim yapacağı gibi- Türkiye’ye dedi ki, “ekonomik kalkınmanızı bana bırakın!”
Amerika’dan uzmanlar geldi; araştırma yaptılar; ve “Türkiye tarım ülkesidir” sonucuna vardılar!
Eeee!
Eee’si şuydu; Türkiye’de neyin üretileceğine, neyin tüketileceğine ABD karar verecekti.
Türkiye’den ilk isteği şu oldu; “benden mısırözü yağı alacaksınız!”
Aldık.
Kimse sormadı; (ki soranı “gomonist” diye hapse atıyorlardı) “yahu biz zaten tarım ülkesiyiz; alacaksak niye mısırözü yağı alalım; ülke olarak mısır üretiminde önemli bir potansiyele sahibiz. Ayrıca yağa ihtiyacımız yok.”
Ayrıca…
“Bu zeytinyağı zararlı ise Amerikalılar peşin dolar verip niye zeytinyağı alıyordu?”
Aynı Amerika mısırözü yağını, Türk lirası karşılığı borç olarak veriyordu! (Tabii aradan yıllar geçip Türk halkı zeytinyağdan soğuduktan sonra ABD, mısırözü yağını dolarla satmaya başladı.)
Türkiye boğazından düğümlenmeye başlanmıştı…
Öyle ki:
Üç-beş ihraç kalemimizden biri zeytinyağı idi…
Zamanla yapılan (örneğin 12 Kasım 1956 tarihli) tarım anlaşmaları sonucu ABD, Türkiye’nin zeytinyağı ihracatını yılda 10 bin (sonra 6400) tonla sınırladı! Eğer zeytinyağı ihracatı ABD’nin izin verdiği miktarı aşarsa Türkiye, ABD’den aynı miktarda nebati yağ satın almak zorundaydı! Çünkü “dostumuz ABD”, nebati yağlarının satışının etkilenmesini istemiyordu! Zeytinyağda emre uyduk; fakat izinsiz buğday ihraç edince, Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Fletcher Warren, 20 Ocak 1958’de Menderes Hükümeti’ne nota verdi!
Sonuçta… ABD tarımımızı ele geçirdi ve bunu yaparken; gümrük vergisi, özel idare ve belediyelere ait vergiler, resim ve harçlar, sundurma ve antrepo ücretleri, rıhtım resmi ve rıhtım ücretlerinden muaf tutuldu.
Bitmedi…
MÜSLÜMANLARA DOMUZ YAĞI
Sadece Mısırözü yağ değildi mesele…
Soya fasulyesi üretiminde dünya birincisi olan ABD, Türkiye’ye soya yağı ihracatına başladı. Yağın ucuz olması “Amerikan yardımı” gibi (hepsini paramızla aldık) yalandı; “ucuz vermek isteriz fakat, dünya tarım piyasa fiyatları üzerine tesir yapmaması için dünya piyasasına göre fiyat tespit etmek zorundayız” dediler.
Bu yağların büyük kısmı margarin yapımında kullanıldı. Eh tabii ki, doymuş yağ asidi içeren margarinin damar sertliği yaptığı söylenmeyecekti. (Donmuş yağların içinde domuz yağı vardı ama bizim dincilerin “bağımsız Türkiye” diye bağıran öğrencileri dövmekten başka yaptıkları bir şey yoktu.)
İlk margarin fabrikası ABD’nin yardımıyla kuruldu.
Margarine alışkanlık o hale geldi ki, gün gelecek -aynı Şili’de olduğu gibi- o margarin kuyruklarıyla Ecevit Hükümeti yıkılacaktı.

KAYNAK: odatv.com/

http://m.mehmetciktv.com.tr/haber/19844/zeytinyagi-yalani.html